-
1 işten atmak
give the sack, give smb. the push, give smb. the chuck* * *dismiss -
2 işten atmak
to give sb the push, to sack, to fire, to boot sb out (of sth) -
3 personel fazlası nedeniyle işten atmak
v. make smb redundantTurkish-English dictionary > personel fazlası nedeniyle işten atmak
-
4 atmak
1) werfen3) ( oynamak) spielen5) ausstoßençevreye zararlı madde \atmak Schadstoffe ausstoßençığlık \atmak einen Schrei ausstoßendemir \atmak den Anker auswerfen9) ( imza) leistensigorta attı die Sicherung ist durchgebrannt2) ( fam)tepesi \atmak ausrasten, hochgehen, platzen -
5 give smb. the chuck
işten atmak, kovmak, el çektirmek -
6 give smb. the push
işten atmak, kovmak -
7 give smb. the chuck
işten atmak, kovmak, el çektirmek -
8 give smb. the push
işten atmak, kovmak -
9 discharge
n. deşarj, boşaltma, boşalma, salgı, akma; salıverme, salgılama, irin; iltihap; ateşleme; işten çıkarma, kovulma, tahliye; terhis; taburcu olma; hak iadesi; ödeme; ağartıcı madde————————v. ateşlemek, ateş etmek; deşarj etmek, boşaltmak, boşalmak; görevden almak, işten atmak, tahliye etmek, işten kovmak, atmak, işten çıkarmak, terhis etmek; taburcu etmek; serbest bırakmak; muaf tutmak; ödemek, yerine getirmek; akmak; iltihap çıkmak* * *1. akıntı 2. boşalt (v.) 3. boşalma (n.) 4. yük boşalt (v.) 5. yük boşaltma (n.)* * *1. verb1) (to allow to leave; to dismiss: The soldier was discharged from the army; She was discharged from hospital.) ihraç / taburcu / tahliye etmek2) (to fire (a gun): He discharged his gun at the policeman.) ateşlemek, ateş etmek3) (to perform (a task etc): He discharges his duties well.) yapmak, ifa etmek4) (to pay (a debt).) borçtan kurtulmak5) (to (cause to) let or send out: The chimney was discharging clouds of smoke; The drain discharged into the street.) göndermek, çıkar(t)mak2. noun1) ((an) act of discharging: He was given his discharge from the army; the discharge of one's duties.) terhis2) (pus etc coming from eg a wound.) cerehat, akıntı -
10 sack
n. çuval, torba, işten atılma, kovulma, kesekâğıdı, bol mini elbise, yatak, yağma, İspanyol beyaz şarabı, kanarya adaları şarabı————————v. kovmak, işten atmak, soymak, sepetlemek, çuvala koymak, yağmalamak, yağma etmek* * *1. at (v.) 2. torba (n.)* * *I [sæk] noun(a large bag of coarse cloth, strong paper or plastic: The potatoes were put into sacks.) çuval, torba- sacking- sackcloth II [sæk] verb(to dismiss (a person) from his job: One of the workmen was sacked for drunkenness.) işten çıkarmak/atmak -
11 iş
ко́поть (ж)* * *1) врз. рабо́та, трудişe almak — приня́ть на рабо́ту
iş anlaşmazlıkları — юр. трудовы́е спо́ры
işten atmak — вы́гнать с рабо́ты
iş borsası — би́ржа труда́
iş emniyeti — юр. безопа́сность труда́
işe geç kalmak — опозда́ть на рабо́ту
iş güveni — охра́на труда
iş haftası — юр. рабо́чая неде́ля
iş hukuku — юр. трудово́е пра́во
iş kazaları — несча́стные слу́чаи на рабо́те
işten olmak — лиша́ться рабо́ты
iş sözleşmesi — юр. трудово́е соглаше́ние
iş ücreti — зарпла́та
iş vermek — дава́ть / предоставля́ть рабо́ту
2) де́ло, обстоя́тельство, положе́ние веще́йiş böyle iken — раз де́ло обстои́т так
karışık iş — запу́танное де́ло
3) де́ло; заня́тие; слу́жбаdevlet işleri — госуда́рственные дела́
işim başımdan aşkın — у меня́ дел по го́рло
şimdi işi var, gelemez — сейча́с он за́нят, прийти́ не смо́жет
işi nedir? — что он де́лает?, чем он занима́ется?
işim olmasa, sana yardım ederdim — е́сли бы я не был за́нят, я бы тебе́ помо́г
sonunda bir iş buldu — наконе́ц он нашёл [себе́] заня́тие
iş cevreleri — деловы́е круги́
4) рабо́та, изготовле́ние, произво́дство, трудiğne işi — вышива́ние
yapı işleri — строи́тельные рабо́ты
5) де́лоişimi görmediler — моё де́ло не рассма́тривали
bu, işimi bozdu — э́то испо́ртило моё де́ло
bu, bir zevk işidir — э́то де́ло вку́са
••işi üç nalla bir ata kaldı — погов. оста́лось нача́ть и ко́нчить
her işte bir hayır var — погов. нет ху́да без добра́
- iş açmakişim iş kaşığım gümüş — погов. у меня́ дела́ на мази́
- işinin adamı
- işi aksi gitmek
- işin alayında olmak
- işi Allaha kalmak
- işi anlamak
- iş ayağa düşmek
- işine bak!
- işin başı
- iş başa düşmek
- işler becermek
- iş bilmek
- işini bilmek
- işini bitirmek
- iş bitmek
- işi bozmak
- işi bozulmak
- işi ciddiye almak
- iş çatallanmak
- iş çevirmek
- iş çığrından çıkmak
- iş çıkarmak
- iş çıkmak
- iş dayıya düştü
- iş değil
- işten değil
- iş düşmek
- işi düşmek
- iş etmek
- işten el çektirmek
- işe girmek
- iş görmek
- işini görmek
- iş göstermek
- işi gücü bırakmak
- işten güçten kalmak
- işin içinden çıkmak
- işin içinden sıyrılmak
- işin içinde iş var
- iş ki...
- iş ki sınıfını geçsin
- iş mi?
- işin mi yok?
- iş inadına bindi
- iş işten geçti
- iş işten geçmişti
- işi iş olmak
- iş karıştırmak
- işin kolayına kaçmak
- işe koşmak
- işin kötüsü
- iş ola
- iş olacağına varır
- iş olsun diye
- işi oluruna bırakmak
- işi pişirmek
- işi rast gitmek
- işin rengi değişti
- işi resmiyete dökmek
- iş sarpa sarmak
- işi savsaklamak
- işi şakaya vurmak
- işi tatlıya bağlamak
- işi temizlemek
- işin tuhafı
- iş tutmak
- işin ucu
- işin ucu bana dokundu
- işini uydurmak
- işi vurmak
- işe yaramak
- iş yok
- işini yoluna koymak -
12 dismiss
interj. dağılın————————n. azletme————————v. bırakmak, işten atmak, işten çıkarmak, görevden almak, işten kovmak, kovmak; açığa çıkarmak, azletmek, salıvermek, affetmek, ihraç etmek, savmak; reddetmek (dava)* * *1. çıkar 2. kov* * *[dis'mis]1) (to send or put away: She dismissed him with a wave of the hand; Dismiss the idea from your mind!) uzaklaştırmak, göndermek2) (to remove from office or employment: He was dismissed from his post for being lazy.) işten kovmak, yol vermek3) (to stop or close (a law-suit etc): Case dismissed!) (dava) reddetmek• -
13 выгонять
kovmak,dışarı atmak* * *несов.; сов. - вы́гнать1) kovmak; (dışarı) atmak; uğratmakвыгоня́ть кого-л. и́з дому — evinden kovmak
выгоня́ть с рабо́ты — разг. işten atmak
выгоня́ть из шко́лы — разг. okuldan atmak
его́ вы́гнали из э́того учрежде́ния — разг. onu bu daireden uğrattılar
2) в соч.выгоня́ть скот (на па́стбище) — hayvanları otlağa sürmek
-
14 fire
interj. ateş————————n. ateş, alev, yangın, ısıtıcı, ocak, hırs, heyecan, ateş etme————————v. yakmak, işten atmak, tutuşturmak, ısıtmak, ateşlemek, işten kovmak, kovmak, işten çıkarmak, alev almak, yanmak, ateş almak, çalışmak (motor vb.), soruvermek, soru yağmuruna tutmak* * *1. ateş et (v.) 2. yangın (n.) 3. ateşle (v.) 4. ateş (n.)* * *1. noun1) (anything that is burning, whether accidentally or not: a warm fire in the kitchen; Several houses were destroyed in a fire.) ateş; yangın2) (an apparatus for heating: a gas fire; an electric fire.) ocak, soba3) (the heat and light produced by burning: Fire is one of man's greatest benefits.) ateş4) (enthusiasm: with fire in his heart.) tutku, şevk5) (attack by gunfire: The soldiers were under fire.) ateş (etme)2. verb1) ((of china, pottery etc) to heat in an oven, or kiln, in order to harden and strengthen: The ceramic pots must be fired.) fırınlamak, pişirmek2) (to make (someone) enthusiastic; to inspire: The story fired his imagination.) canlandırmak, harekete geçirmek3) (to operate (a gun etc) by discharging a bullet etc from it: He fired his revolver three times.) ateşlemek4) (to send out or discharge (a bullet etc) from a gun etc: He fired three bullets at the target.) ateş etmek5) ((often with at or on) to aim and operate a gun at; to shoot at: They suddenly fired on us; She fired at the target.) nişan alıp ateş etmek6) (to send away someone from his/her job; to dismiss: He was fired from his last job for being late.) kovmak•- firearm
- fire-brigade
- fire-cracker
- fire-engine
- fire-escape
- fire-extinguisher
- fire-guard
- fireman
- fireplace
- fireproof
- fireside
- fire-station
- firewood
- firework
- firing-squad
- catch fire
- on fire
- open fire
- play with fire
- set fire to something / set something on fire
- set fire to / set something on fire
- set fire to something / set on fire
- set fire to / set on fire
- under fire -
15 sack
çuval, torba; kahverengi büyük kesekâgidi; bir çuval dolusu miktar; çuval benzeri giysi, bol ve biçimsiz giysi; kovma, sepetleme, isten atma; yatak; yagma, çapul, talan, çuvala doldurmak, çuvallamak; isten atmak, kovmak, sepetlemek; (bir kenti) yagma etme -
16 feuern
-
17 разгонять
несов.; сов. - разогна́ть1) врз dağıtmakразогна́ть ми́тинг — mitingi dağıtmak
разогна́ть парла́мент — parlamentoyu dağıtmak
разогна́ть грусть-тоску́ — перен. gamı kederi dağıtmak
что́бы разогна́ть сон, я... — перен. uykum açılsın diye...
ве́тер разогна́л ту́чи — rüzgar (kara) bulutları dağıttı
2) ( ускорять ход) hızlandırmak, hızını artırmak3) разг. ( увольнять) yol vermek, işten atmak -
18 give the sack
kovmak, işten atmak, sepetlemek -
19 make smb redundant
v. personel fazlası nedeniyle işten atmak -
20 give the sack
kovmak, işten atmak, sepetlemek
- 1
- 2
См. также в других словарях:
köprüleri atmak — bir işten vazgeçme veya geri dönme imkânı kalmayacak biçimde kesin bir davranışta bulunmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
adımını geri atmak — başladığı bir işten geri dönmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
laf atmak — 1) söyleşmek, konuşmak Tabii Hayri Efendi yle biraz laf atacak belki de biraz işten güçten bahsedecekti. Y. K. Karaosmanoğlu 2) uzaktan, dolayısıyla dokunacak söz söyleyip işittirmek Yakınındaki erkeği kime benzetirse onun lisanından bir şarkı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
pasaportunu eline vermek — (birinin) kovmak, işten atmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
işin içinden çıkmak (veya sıyrılmak) — 1) bir şeyi anlamak, bir sorunu çözümlemek Ne yaparsanız yapın, yeter ki akıllıca olsun, demiş, çıkmış işin içinden! B. R. Eyuboğlu 2) güç bir sorunu çözemeyince kestirip atmak 3) bir konudan veya işten uzak durmak, kaçmak O, ne emrederse ben… … Çağatay Osmanlı Sözlük